Gönül Dicle İpekçi Web Sayfaları

31 Mayıs 2014 Cumartesi

Cumartesi Sürprizi

     Yorucu bir haftanın ardından sonunda Cumartesi günü geldi. Havaların ısınmasıyla birlikte çocukların da artık okula gitme isteği azalıyor. Bu hafta sonu çocuklar yine bisiklete binmek istediler. Ancak boyları uzadığı için artık eski bisikletlerimiz bize küçük geliyordu. Yağmurun dinmesini de fırsat bilip, bisiklet almaya gittik  Her gün saat 16.30 da okuldan aldığım çocuklarımın ders çalıştırabilme nedeniyle pek fazla dışarıya çıkarmadığı söylersem inanın malesef. Çünkü zaman artık iki çocuğun eğitimi için bana yetmiyor. Dolayısıyla uzun zamandan beri oyalamaya çalıştığım bisiklet konusu aslında çocuklarım için önemli.  Çünkü hem özgürce hareket etmelerini hem de gün içinde sıkılmadan kendilerine yetmelerini sağlıyor.
     Bisikleti çocuklar yine rengine göre seçtiler. Okulun kapanmasına aslında daha iki hafta var ama kıramadım aldım. Ben ödemeyi yaparken çocuklar beni birbirlerine sarılarak sevinçle beklediler.

Sarmaş Dolaş

Çocuğun mutluluğunu görmek inanın bazen her şeye değiyor. Onların özellikle çok istedikleri bir şey aldığımız zaman ki sevinçleri gerçekten kayda değer.

Mutluluk 
Berke de, Görke de yeni bisikletlerine sonunda kavuştular. Arabayı alışveriş merkezinin otoparkında bırakıp ben hızlı tempoda yürüyerek onlar da yeni bisikletleriyle güle oynaya evin yolunu tuttuk. Eve geldiğimizde çocuklar, çocukların teyzesi ve yeğenlerimle hep beraber huzurlu bir aile yemeği yedik.
    Bir annenin en büyük mutluluğu çocuklarını mutlu görmektir. Güzel Cumartesi gününü keyifli çocuk kitaplarını hep birlikte okuyarak noktaladık. Onlar şimdi uyudu bende bitki çayımı alarak yaşadığımız bu güzel günü sizlerle paylaşmak istedim.

Herkese keyifli hafta sonları diliyorum.

Gönül Dicle İpekçi

29 Mayıs 2014 Perşembe

Gelişim Sürecinde İnsan



Gelişmek bir durumdan diğer bir duruma geçiştir..İnsanın bugünkü konumunu göz önünde bulundurduğumuzda onun geçmişte yaptıklarıyla yetinen durağan bir varlık olmadığını görüyoruz. İnsan doğası gereği kendi varlığının gizli güçlerini ortaya çıkarmak ve bunları elde etmek için değişmeye gelişmeye ve kendi kendini aşmaya çalışır. Bu çaba bütün insan yaşamının temelini oluşturmaktadır. Fakat ne yazık ki biz bu yaşam gücünün farkında değiliz. Ne olduğumuzu ve ne istediğimizi çoğu zaman bilmiyoruz. Bu durumda yaşam kör bir gücün bilinçsiz bir hareketi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kendimizi bazen bilinçsiz bir şekilde yaşamın akışına bırakıyoruz. Kimimiz kendi çapında mutlu kimimiz ise daha yoğun bir iş temposunda mutluluk arıyor. Bazen geliştiğimizi ya da gelişmek adına bir şeyler ürettiğimizi düşünüp mutlu olmaya çalışsak ta başarılı olamıyoruz. Gelişmek istiyorsak yaptıklarımız her zaman bilinçli bireysel bir çabayla daha iyiye gitmelidir. Bu dünyada gerçek mutluluk insanın birinci amacıdır. 
Vücut, düşünce ve ruh arasında ki gelişim orantılı bir şekilde büyümelidir. Ancak bu şekilde mutlu olabiliriz. Örneğin yaşına göre gelişimini az ya da çok fazla tamamlamış bir çocuk çevresinden soyutlanabiliyor. Bu durum da onun mutsuz olmasını sağlayacaktır. İşte bu yüzden uyum önemlidir. Mutluluk,  doğal uyumun keşfedilmesi ve elde tutulmasıyla mümkündür. 

27 Mayıs 2014 Salı

Çayın Kalabalıkla Arası İyidir. Kahve Yalnızlık İster


Çayın kalabalıkla arası iyidir kahve yalnızlık ister.
Gerçekten de çayın kalabalıkla arası gayet iyidir. Bizler genel de tek başına çay içmekten hoşlanmayız toplum olarak.. Canınızın çay içmek istediği bir günü düşünün.  Mutlaka birini çağırmışsınızdır yanınıza ya da birineçay içmeye gitmişsinizdir. Mutlaka bir komşu, bir akraba, bir dost vardır yanınızda. Ya da bir kahvede arkadaşlarla beraber yudumlamayı tercih edersiniz.
Örneğin;
-Hadi bize gidelim çay demleyelim
-Çay yaptım gelsene
-Hadi gel çay içelim gibi davetlerle çay muhabbetini derin tutarız..
Yani kısacası çay her muhabbete katılır..Muhabbeti çok sever. Ama kahve yalnızlık ister. İnsanların arasına girmekten çekinir. Çayın aksine ruhumuzun derinlerine inip tek başımıza olmamızı sağlar. Ama bir istisna vardır ki o da kız isteme durumunda mutlu sahnelere tanık olan çay değil kahvedir.Ama genel olarak kahve tek kaldığımız zaman aklımıza gelir ve dinlenmek içimize kapanıp bir süre düşünmeyi gerektirir.İnsanlar genelde hayal kurmayı çok sever. Bu yüzden çay içerken yanımıza bir yoldaş hayallerimize de yolcu olacak bir insan ararız. Ama kahve iyi ya da kötü aklımıza ne gelirse o gün beynimizi kurcalayan ne varsa düşünmemize neden olduğu için yalnızlık ister...Her ne kadar bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olsa da çayın muhabbeti kadar derin olmaz. 
İster çay ister kahve ile olsun bir de denize karşı bol muhabbetli günler diliyorum sizlere..

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Dik Duruş Onurlu Duruş

"Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu". Gözü dönmüş talihin sapanına, oklarına için için kapanmak mı daha soylu yoksa bir dertler denizine karşı silaha sarılıp son vermek mi onlara?

Shakespeare, Hamlet

Sanatın ve emeğin karşısında sıkılan yumruğun karşısında değil yanında olmalı. 
İki yumrukta benim için dik duruşu temsil eder.
Onurlu bir kavganın dik duruşu, iki yumruk...

32 yıl önce Yılmaz Güney "Yol" filmiyle Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye ödülünü kazanmıştı. Bugünkü insanın  o zamanki uzantısı, "Tabi tabiiiii...Fransızlar zaten Türk düşmanı olan herkese ödülü verir '' şeklinde sığ bir anlayışla yaklaşmıştı meseleye. Tam 32 yıl sonra Nuri Bilge Ceylan, 56. Cannes Film Festivali' inde "Kış Uykusu" adlı filmiyle aynı ödülü aldı. Ayrıca, 2002 yapımlı dram filmi olan ''Uzak'', Altın Palmiye' den sonra festivalin ikinci önemli ödülü olan ''Büyük Jüri  Ödülü' nü ( Grand Prix) aldı.
Eee ? Eh soruyorum şimdi sizlere, Nuri Bilge Ceylan da Türk düşmanı mı ?

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Nokta ve Çizgi



          İnsan karamsarlığa kapılıp kara kara düşünmeye başladığında çok yetersiz olduğu kanısına varır.
Ama durum gerçekten böyle midir? İçimizden kara bulutlar, kara noktaları sildikçe yüzümüzde mutluluk güneşi açar. Zindelik ve ferahlık sarar bizi hiç ayrılmayacakmış gibi. Kimse bu fırtınayı durduramaz ! 
Her buluş geliverir kendiliğinden bir gün! Her sorunda çözülüverir bir gün. Hayat ta küçücük bir nokta iken bir bakarsın çizgi olmuşsun. Ufacık bir değişiklik seni nokta dan çizgi ye taşımıştır farkında bile olmadan. Planlı olmalıyız bu geçiş evresinde yani hedefimize varmak için planlı davranmalıyız. Bugün  bir şey ister gelecek yıl farklı bir alana odaklanırız ama sürekli olarak bir hedefimiz ya da bir başka deyişle amacımız olmalı. İnsanın hayatında hedeflerinin olması güzeldir. Kişiye pozitif enerji verir belki de çok fazla hırs verir ama kişiyi motive eder, canlandırır hele bir de ulaşma yolunda adım adım ilerliyorsak mutlu olmamak için artık hiç bir neden yoktur.Yeter ki istediğimiz hedefe odaklanalım bunu başarırsak enerjimizde de yoğunlaşırız.
O halde biz  bildikten sonra ne istediğimizi kim tutar bizi !...

22 Mayıs 2014 Perşembe

Kaybettiğimiz Gerçek Sevgi

Küçücük dünyamızı kapsayan  o küçük mahallemizi belki yıllar önce terk edip, daha büyük, daha renkli daha fazla yankı uyandırmış olan hayatlara yelken açarak, hayatın tüm aşamalarını yaşamış gerek üniversite eğitimi gerekse lisansüstü eğitim amacıyla aile ocağından kopmuş olarak yıllar sonra memleketimize geri döndüğümüzde, her şeyi bıraktığımız gibi bulmayı ümit ettiğimiz zamanlarımız çok olmuştur bu hayatta  Aslında derdimiz her şey değildir, tek bir şeydir. O da, alaturka memleketimizi terk ederken, boynu bükük bıraktığımız ailemizdir veya sevdiğimizdir. Şahsen benim annem ve babam yani çok değerli ailemdi geride bıraktığım. Uzun yıllar Fransa nın Rouen şehrinde kalmış lisans yüksek lisansımı tamamlamış olarak dolu dolu bir şekilde dönmeyi artık arzulamadığım memleketime geri dönmemde ki tek neden ailemdi. Eve dönüş amaçları arasında pek tabi ki öğretim elemanı olarak çalıştığım üniversite ye olan mecburi hizmet te söz konusuydu ancak başlıca neden ailemdi. Dönmemi çok arzulayan ailem...
Ben 5 yaşındayken
Küçüklük fotoğraflarıma baktığım zaman evin son postası olduğum için biraz daha fazla şımartıldığımı düşünürüm hep. Dolayısıyla her istediğim yapılırdı yurt dışında yüksek lisans yapmak istedim ailem geri çevirmeyip beni Fransa ya gönderdi. Durum böyle olunca onlara olan sorumluluğum bir kat daha artmış oldu. Ve dönüş kesinlikle şart oldu. Ancak memlekete olan özlem bir yere kadar devam etti bir yerden sonra artık daha metropol bir şehirde yaşamam gerektiğini anladım. Ve dönüş uzun sürmedi.  Annemi kaybedince yine buralara geldik.İşimize burada devam ettik kendi ailemizi kurduk Çocuklarımız oldu. Ve böylece dışarıdaki dünyada maddi ve manevi anlamda ne büyük kazanımlarımız olduysa da aslında çok büyük bir şeyi kaybetmişizdir. Gerçek anlamda bizi seven anne ve babamızı....

Üniversite öğrenimi yıllarında babacığımla
Mutluluğuma destek üzüntüme ortak olan anne ve babamın ruhları şad olsun.
Mekanları cennet olsun...





20 Mayıs 2014 Salı

İçimdeki Anne

Her şey geçtiğimiz geçen hafta içinde gelişti. Yani ikizlerimin geçen cuma günü okul çıkışında o hafta atlattıkları sınavların stresini atmak için götürdüğüm parkta biraz fazla terleyip rüzgarın da etkisiyle üşütmüşlerdi dolayısıyla antibiyotik tedavisine 1 hafta kadar önce başlamıştık. Dün de kendilerini biraz iyi ve de arkadaşlarının doğum günlerine gitme konusunda ısrarlı görünce bende onları kırmak istemedim.Ancak İçimdeki Anne onlara gittiğimiz yerde fazla terlememeleri gerektiğini ne kadar tembihlese de çocuklar daha oraya adımlarını atar atmaz koşup top oynamaya başladılar. Ben bir taraftan rahat olmalıyım bir şey olmaz diye kendi kendimi avutmaya çalışsam da içimdeki anne rahat bırakmıyor, içimi kemiriyordu adeta. Her ne kadar içimdeki Anne yi dinlemek istemesem de bazen onun ne kadar haklı olduğunu görüyorum ve yaşıyorum. Tıpkı dün gece yaşadığım kabus gibi.
Damar yolu yapıldığında pek bir cesaretliydik Görkecim

Çocuklar bütün gece boyunca birbirlerini takip eder gibi bir Görke bir Berke bir taraftan kusma diğer taraftan ishal ve yüksek ateş sorunlarıyla bayağı zorlu bir gece yaşattılar bana.1 saat bile uyumadım desem inanın lütfen. Tam hadi artık biraz uyumalıyım deyip uykuya daldığım gibi;
-Anneeeeeee diye bir ses beni hem ürkütüyor hemde çok üzüyordu. Onların hastalığını görmek gerçekten üzücü ve de yıpratıcı. Evet her şey onlar için ne olursa olsun onların sağlığı için. Belki manevi tatminkarlık deyin ne derseniz deyin ama içimizdeki çocukluğu öldüremediğimiz gibi içimizdeki annelik duygusunu da görmezden gelmeyelim bence. Aslında kimi zaman yaşatmam gereken anneliği çoğu zaman yaşattığım halde dün onlara arkadaşlı edip arkadaşlarının doğum gününe hasta olduğumuz halde gitme kararı aldım ve dolayısıyla geceyi hastanede serum yiyerek geçirdik. Şimdi sizler soruyorum, çünkü ben artık içinden çıkamıyorum. İçimdeki anneliği yaşatmalı mıyım yoksa yaşatmamalı mıyım ? Çocuğum yemek yemek istemediği halde içimdeki anne onu zorlayarak yemek yedirmeli miyim örneğin ? Veya çoğu zaman ders çalışma isteği olmadığında ben içimdeki otoriter anneyi devreye sokup biraz da eğitmenlik yönümle onları çalıştırarak iyi mi yapıyorum kötü mü? Kısacası içimdeki otoriter anneyi yaşatmalı mıyım yoksa öldürmeli miyim ? Yorumlarınızı bekliyorum...

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Fareler ve İnsanlar


Bir Madencinin dile getirdikleri; 

Çalıştığımız ortamda bize yemek vermiyorlardı. Bizler de evimizden ekmek arası bir şeyler getiriyor onları yiyorduk. Yemek için mola saati kesinlikle yoktu. İşlerin azaldığı bir ara ayaküstü ekmeklerimizi yiyorduk. Ayrıca diğer bir sorunumuzda yiyeceklerimizi farelerden korumamız gerekiyordu. Bize yiyeceklerimizi korumamız için bir poşet veriyorlardı. 

Bunları çalıştığımız yere yakın bir yerde tavana asıyorduk. Yemek yemeye geçince farelerin poşetlerimizi tırtıkladıklarını, kimi zaman ekmeklerin ucundan yediklerini görüyorduk. Ben çoğu kez aç kaldım. Ama birçok işçi arkadaşım bu duruma çoktan alışmıştı. Farenin dişlediği yerleri kopartıp ekmeklerini yiyorlardı.
Arada mideniz bulanır, başınız ağrır, kendinizi kötü hisseder yeryüzüne çıkmak isterseniz, asla izin vermezler. Otur bir köşeye bekle derler. Ayrıca suyumuz bitince de çıkamıyorduk. Sularımızı kendimiz yanımızda getiriyorduk. Sırt çantamız çok ağırdı, daha da ağır olmasın diye yanımıza mümkün olduğunca az yiyecek ve içecek alıyorduk. Madenin dışında bir kantin vardı. Çayı bile kendimiz  para ile alıyorduk.
Bu nedenle ben ambulansta sedye kirlenmesin diye çizmesini çıkarmak isteyen işçiyi çok iyi anlıyorum. Çalıştığımız, soyunduğumuz, yıkandığımız hiçbir yer temiz değildi ki… Temiz yere hasret olduğumuz için temiz gördüğümüz hiçbir yeri kirletmeye kıyamıyorduk...
.

Hayal Dünyamız


Hayallerimizi neye göre kurarız ? Öncelikle bunu sorgulamamız gerekiyor kendimizde. Bir insan bizde bir beklenti bir gelecek hayali yaratıyorsa; .Bunun inşacısı bizleriz aslında. Hayaller gerek kendinize, gerek karşılıklı tek kişilik bir çocuk yetiştirme sanatıdır. Yetiştirdiğiniz o çocuk erken de ölebilir , büyüyebilir de. Bunun için kimse kimseye bir güven veremez. Zaten ''satılık''olmayan bir şeydir hayal. Ben burada çocukların hayal dünyasından söz etmek istiyorum. Kendimden örnek verecek olursam ; Çocuklarımın birinin hayali araba tamircisi olmak veya araba satmak diğerinin ise birinci hayali güzel tualler ortaya koyup ressam olmak ki bu da resim yapma yeteneğimiz biraz zorluyor dersem .Ayrıca bu aralar fazlaca düşündüğümüz kutsal meslek öğretmenlik var hayalinde.  Evet öğretmen olup eğitim öğretime katkıda bulunmak.. Bana bu hayallerinden söz ettikleri vakit; 
-Ah ne güzel düşünmüşsün, olabilir, tabi ki gibi tepkiler veriyorum. Böylece onları hayal kırıklığına uğratmamış oluyorum. Ama ders çalışmaktan kaçınıp televizyon izleme ya da bilgisayar da oyun oynama gibi isteklerini pek tabi ki çoğunlukla geri çeviriyorum. Bu durumda malesef çatışmaya girmiş oluyoruz. Çocuğun kafasında kurduğu ve arzuladığı şeyleri gerçekleştiremediği zaman ki mutsuzluğu ve hayal kırıklığı pek malesef tarif edilemez. Ama bunun yanında hayalini kurduğu şeyleri gerçekleştirmek için attığı adımlar biracık olumlu ise onu daha çok teşvik etmeliyiz.

Annecim tualimin resmini çeker misin ?
Güzel olmuş mu?
Çocuklar anne ve babaları tarafından takdir görmeyi çok arzuluyorlar aslında. Anne ve babası tarafından kendisiyle gurur duyulduğunu bilmek onun için gerçekten çok önemlidir. Ailesi tarafından kabul görmemiş, gergin ve sinirli yaklaşımlara maruz kalan çocuk gerçek bir hayal kırıklığı içindedir. Bu durum da onun öğretmek istediğimiz davranışa karşı kendi çapında tepki geliştirmeye başlamasına neden olucaktır. Anne ve babayı sınamaya başlayacak yeri geldiğinde onları sınayarak ne ölçüde etkileyebileceğini ölçmek adına bile olsa aileyi sürekli zorlayacak bu durum. Çocuğun istediğini yapması konusunda ısrarlı olmasını sağlayabilecek diğer bir neden ise doğru ve yanlışı birbirinden ayırt etmek için gerekli akıl yürütme yeteneğinin henüz olgunlaşmamış olmasıdır aslında. Bu durum yine de gerektiğinde çocuğumuzun davranışına ''dur'', ''hayır'' ''yapma'' demeyi bilmemizi engellemiyor malesef..Ancak çocuğa hayır derken, onu ikna ederken aynı zamanda bu davranışın nedenini en detaylı şekilde anlatmalıyız. Aksi durumda devamlı bir çatışma hali söz konusu olur.



















15 Mayıs 2014 Perşembe

Sedye Kirlenmesin


Ne kadar acı bir şey ne kadar içler acısı bir durum. Allahım! Düşünmesi bile ürpertiyor insanı ama dikkatimi çeken şey o göçükten sağ çıkanların olayı anlatırken ki soğukkanlılıkları oldu. Sanki bekliyorlar gibi, sanki alışıklar gibi..Kimisi evli, kimisi nişanlı, kimisi çocuklu, kimisi okumuş işçi kimisi okumamış...ama hepsi işçi gerçek anlamda ekmeğini taş kömürden çıkaran işçi, elleri öpülesi işçilerimiz..Üzerlerine sinmiş kömürün isinden rahatsızlık duyup '' Çizmemi çıkarayım sedye kirlenmesin'' diyebilecek kadar hassas olan işçilerimiz...Yaşamış olduğu faciadan şans eseri kurtulmuş olduğu halde kredi borcum var 3-4 yıl daha çalışmalıyım diyebilecek kadar çaresiz ve bir o kadar da güçlü işçilerimiz dün kapkara kömürün içindeydiler, şimdi ise bembeyaz kefenin içinde..Geçimleri için ekmekleri için tüm renklerden vazgeçtiler...

Dua edelim SOMA için Dua edelim....


Gönül Dicle İpekçi


13 Mayıs 2014 Salı

Sadece Yorgun

 
   Bazen sadece yorgun oluyor insan, ne küs ne yalnız ne de aşık ana sadece yorgun




Evet yorulur insan.., ansızın yorulur, yavaş yavaş yorulur, her koşulda yorulur.

Ama anlamadan yorulur,zamanın nasıl geçtiğini anlamadan yorulur insan.
Anlaması önemli değildir aslında,hayatın nasıl geçtiği, nasıl devam ettiği, kendisini nasıl yorduğu hiç ama hiç önemli değildir çoğu zaman.
Neden biz yürüyoruz bu yolu? Başka kimse yok, sessiz bir yol sedasız ve karanlık... Çok uzaklarda bir ışık var ama çooookk uzaklarda işte... Ulaşılmaz gibi birşey... İmkansız gibi birşey... Anlaşılmaz gibi.... Kıpkızıl deniz... Boğulurken içinde ilerlemek gibi, ne olduğunu öğrenemeden yürümek, gitmek gerek...Gidişe dur demek için gitmek.. Her şeyi geride bırakmak... Ne kadar mümkün, ne mümkün... Nereye kadar böyle gider bu yol, nereye kadar ilerler... Nereye kadar çoğalır bu haykırış ya duyulmayış? Yolun sonu çıkmaza, çıkarsa nerede kalacak bu haykırış ?

11 Mayıs 2014 Pazar

Anneler Günü Sürprizi

Anneler Günü, benim için ikizlerim doğduktan sonra acı bir gün olmaktan çıktı çünkü genç yaşta kaybettiğim annemin ardından her Anneler gününde mezarlığa gider anneme dualar okurdum ve bir o kadar da acı çekerdim. Neden bu ''Anneler Günü'' sessiz yaşanmaz diye isyan ederdim kendi kendime. Böyle bir günü tamamen ticari amaca dökerek abartmanın ne anlamı var diye? 

Işığın bol olsun annem

Ama tabi ki anne olduktan sonra biraz daha rahatladım ve artık ikizlerimin bir an önce büyüyüp bana resim yaparak, şiir yazarak, veya işte böylesine güzel bir replikle anneler günümü kutlamalarını istedim hatta hayal ettim. Ve işte o gün gelip çattı. Kuzucuklarım bana güzel bir anneler günü sürprizi hazırlamışlar, ömür boyu bana mutluluk verecek güzel sözcükleri her ikisinin ağzından aynı anda çıkması kadar gurur verici bir şey yoktur sanırım bir anne için..

  

Dinlemeye doyamadığım cümleler bunlar. Bir annenin yaşayabileceği en güzel duygu. Tertemiz dünyalarında annelerine olan sevgiyi anlatabilmeleri için ne çok hazırlık yapmışlardır oysa...Kayıt sırasında yaşanan ufak olumsuzluklar repliklerini ezberleme süreleri ve  ''oh şimdi oldu'' diyebildiğim o an,  işte böyle aradan bir yıl geçse bile zamanı gelince dinleyebileceğim o mutlu anı  sizlerle paylaşmak istedim çok sevgili yürekli anneler. Yürekli diyorum çünkü gerçek anlamda iyi bir evlat yetiştirmek inanın artık yürek ister. Hele bir de ikiz ise vay halimize ama şikayet etmiyoruz mutlu olmaya ve anne olmaya çaba gösteriyoruz. 
Yürekli annelerin Anneler Günü' nü tüm kalbimle kutluyorum...

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Bizden zarar gelmez

Bizler küçükken, genelde pazar sabahları yayınlanan Pazar Sineması kuşağında hep kovboy filmlerini izlerdik. Ve ne ilginçtir ki o kovboy filmlerinde hep Kızılderililerin tarafını tutardık. :) 



                                                  Güçleri ellerindeki silahları ve atlarıydı.


Kızılderililer güçlü görünseler de daha savunmasızlardı.. Onlardan zarar gelmeyeceğini bilirdik Savunmasız insanlara karşı kullanılan güç, ta eski dönemlere kadar dayanıyor malesef...

Gerçek hiç bir zaman değişmiyor malesef, birinin canını acıtırsak aslında önce kendi canımızı acıtmış oluruz..


Birine yardım edersek aslında kendimize yardım etmiş oluruz. Evet kan ve kemik bütün insanlarda bulunur.

Farklı ve asil olan;


                                                               İyi yürek ve iyi niyettir..


Yaşamı pozitif algılamamızı yansıtan sevgi ile iyiliğin birleşmesi, bu ikili harika şeyler hissetmemize neden oluyor, insanı pozitif enerji almaya itiyor, umutlandırıyor yaşamı güzelleştiriyor anlamlı kılıyor..

8 Mayıs 2014 Perşembe

En Güzel Deniz

                                 
                                       Nazım Hikmet derki ,En güzel deniz,  henüz gidilmemiş olanıdır.





"Şimdi diyorum. 
Şimdi: Bir deniz, denizde vapur, gökyüzünde martı, semaverde çay olmalı; 
Bir de çaya yaren." 

Cemal Süreya
                                                        Böyle güzel bir denize bir çay lütfen....



6 Mayıs 2014 Salı

Şartsız Sevebilmek



Şartsız sevebilmek


"Çocuklar başta anne ve babalarını şartsız severler; bir zaman sonra onları yargılamaya başlarlar ve nadiren onları affederler..."


Oscar Wild





Anne-baba hata yapmış olsa bile hesap sorma hakkı evlatta değildir sanki.  “Sana ne !” derler insana. Hatalarını görmeyi bırakın görebilmeyi bile kabul etmeyip onun yerine  hataları örtme yoluna gidiyoruz kimi zaman. Kayıtsız şartsız sevebilmek ve vefa zamanını yaşıyoruz oysa. ''Anlamaya çalışma ve hoş görebilme…'' 

İnsan çocuğuna nasıl davranıyorsa anne-babasına da öyle davranabilmelidir. Çocukla kurulan ilişkide çocuğun kusurlarına bakılmaz. Çocuk olduğu gibi kabul edilir ve şefkat devam eder. Yaşlanan insan da bir nevi çocuklaşmıştır. Hesap sormaktan çok, şefkat görmeyi hak eder.

Arada kırgınlık ve kızgınlıklar varsa bunları da affederek özgürleşebilmek gerek aslında ama ne kadar başarılı olabiliyoruz bu konuda ? Geçmişin yüklerini daha fazla omuzda taşımamak gerekiyor bağışlayıcı olmak kimi zaman gerçekten gerekli. Bağışlamak onaylamak değildir. Bağışlamak karşıdakini haklı görmek değildir. Bağışlamak sadece ve sadece hesap sormayı bırakmak  ve geçmişte yaşamak yerine bugüne gelmektir. Yani bu günü bu günde olmaktır. Evet bugünün gerçeğiyle, çocuğun anne-babayla ilişki kurabilmesidir.

Kazanan taraf olabilmemiz dileklerimle…

4 Mayıs 2014 Pazar

Lütfen artık çocuklarımızı kaybetmeyelim


Son dönemlerde meydana gelen çocuk cinayetleri hepimizin kafasında derin sorular bırakmaktadır. Gerçekten bu olaylar neden son dönemlerde artmıştır.Çocuklarımıza neyin doğru neyin yanlış olduğunu ne kadar anlatmaya çalışsak ise de felaket geliyorum demez ve bir gün bizlerin de kapısını çalabilir. Peki onlara kimlere güvenip kimlere güvenmemeleri konusunda nasıl yardımcı olabiliriz.

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Hatayı Paylaşmak, Başarıyı Paylaşmak


"Herkes insanlığın kötüye gittiğini görüp kabul eder de, kimse kendisinin kötüye gittiğini görüp kabul etmez."

Tolstoy

Çocuklar başarılı olunca, "Ben yetiştirdim, ben yaptım" diye övünürsünüz. Ama çocuklar bir hata yaptığı zaman bu hatayı üstümüze almayı reddederiz. Oysaki hatayı paylaşmış olsak sorunları daha çabuk halledebiliriz. 
Hatalarımızı kabullenip paylaşma yoluna gidersek amacımıza ulaşabiliriz. Hepimiz çocukların hata yaptıkları zaman utandıklarını veya yüzlerinin kızardığını, dudak ısırmalar,veya heyecandan eli ayağına dolaşmış bir şekilde panik yaşadıklarını veya yaptıklarından ötürü pişmanlık duyduklarını biliriz. Ancak biz yetişkinleri çocuklardan ayıran bir özellik olmalıdır.Bizler onların yapmış oldukları hatalı davranışlarda kendimize düşen payın ölçüsünü bilmemiz gerekir. Bu hatayı ifade etme özelliği belki de bir çoğumuz için geçerli değildir. Hatta ifade etmek yerine örtbas etmeyi tercih ederiz kimi zaman. Bu özelliğin varlığını birini eleştirdiğimizde ortaya çıkar. Yani biz yetişkinler hatayı kabullenip paylaşmak yerine yapmış olduğumuz hatayı savunma yoluna gideriz. Oysa hata hatadır ve artık yapılmıştır. Yapılacak en güzel şey önce açık sözlülükle hatayı klabul edip sonra da hatanın nedenlerini sıralamaktır. 

Şahsen ben hatayı hep kendimde arıyorum oysa neden bunu yapamıyorum neden bana böyle davrandı diye kendimi sorguladığım zaman hatayı sadece kendimde bulurum. Ben bir eğitimciyim. Neden bu yanlışı yapabiliyor? Demek ki yeterli eğitim verememişim diye kendi kendimi suçlamayı tercih ediyorum kimi zaman. Aslında hiçbir anne dört dörtlük değildir asla değildir herkesin belli belirsiz bir takım yanlışları var ama önemli olan bu yanlışları kabullenip düzeltme aşamasında başarılı olmak. İşte o zaman mutlu bir anne mutlu bir çocuk var olacaktır.



Hiçbir şey çocuklardan daha değerli değildir sayın yetişkinler.Bizler onların başarılarıyla övünüyorsak hatalarını da paylaşarak iyileştirebiliriz. Daha duyarlı daha huzurlu bir aile ortamında yaşayabilme umudu taşıyan herkese sabır ve anlayış diliyorum...