Gönül Dicle İpekçi Web Sayfaları

26 Temmuz 2015 Pazar

Küçük Kara Balık




Tek istediği bu sorunun yanıtını bulmaktı küçük Kara Balığın... Nereye aktığını bilmediği dağın, kayalıkların arasından sızan bir derede, siyah bir kayanın arkasında, yosundan bir tavanın altında, ay ışığına hasret bir şekilde yaşlanıp ölmektense; bu derenin nerede sonlandığını bilmek, başka yerlerde nelerin olup bittiğini görmek, ve özellikle de çok görmek istediği ay ışığını ve güneşi sırtında hissetmek  istiyordu. 
Belki çok tehlikeliydi ve geri dönemeyeceği çok belliydi ve çevresindeki tüm baskılara karşın denizi bulmak istiyordu küçük Kara Balık. Kararlı bir şekilde ve karşısına çıkan engelleri tehlikeli olsa da kurmuş olduğu güzel bir iletişimle ve kendisini koruyabildiği yere kadar yılmadan koruyarak gidebildiği en uç noktaya gitmişti. Ay ışığını gördüğünde;
''Güzel ay, ben senin ışığını çok seviyorum. Hep benim üzerimde ışıyasın istiyorum'' demiş küçük Kara Balık ve  en sonun da denize ulaştığı için pek mutluymuş. Çok geçmeden yüzeye çıkmış. Güneş sıcacıkmış. Küçük Kara Balık güneşin yakıcı sıcaklığını sırtında duyumsamaktan büyük bir haz alarak, yavaşça ve salınarak denizin yüzeyinde yüzüyor ve kendisiyle konuşuyormuş.


''Şimdi ölüm çok kolay uğrayabilir bana ! Ama ben yaşayabildiğim sürece ölümü karşılamaya gitmemeliyim. Elbette bir gün ölümle karşılaşırsam -ki karşılacağım- önemli değil, önemli olan şu ki benim yaşamım veya başkalarının yaşamını nasıl etkileyecek.''


Küçücük bir balık suyun dışında ne kadar dayanabilirdi ki ? On bir bin dokuz yüz doksan dokuz balığın büyük anne balıktan dinlediği bu masaldan çok etkilenen bir başka küçük balığı, Kırmızı Balığı uyku tutmadı ve o da sabaha kadar denizi düşündü.....



İran'ın Azerbeycan kesiminde on bir yıl köy köy dolaşarak öğretmenlik yapmış, öğretmenken bile öğrenciliği birakmayan Samed Bahrengi tarafından çocuklar için yazılmış Küçük Kara Balık adlı çocuk öyküsü; onun, yalnızca İran?da değil, dünyanın pek çok ülkesine tanınıp sevilmesine yol açmış bir ölümsüz kitaptır. Bu küçük kitap, Bratislava ve Bolonga Dünya Çocuk Kitapları Fuarlarında ödüller almıştır.
Ancak yıllarca İran da yasaklanan, merak etmenin, sorgulamanın , öğrenme isteğinin ve de özgürlüğü anlatan bu küçük Kara Balık insanlara  ne kadar zarar verebilirdi ki ?



'Bir kitap okudum ve hayatım değişti ' cümlesini kurmaya sebep olabilecek küçük ama muhteşem bir kitap. Okumayan çocuklarımıza mutlaka okutalım derim sevgili dostlar...



Sözlerimi Eddi Anter 'in kitabın ana fikriyle alakalı Ben Benim romanından bir alıntıyla tamamlamak istiyorum.. 

"Karanlık aydınlığın yüzkarasıdır; cehalet de bilginin gölgesidir."

Sevgilerimle...






6 Temmuz 2015 Pazartesi

Çİ




"Bir annenin memesiyle çocuğunu beslemesi gibi din de ruhu besler. Yani din, bebeğe süt veren meme gibidir. Önemlidir, değerlidir. Ama çıkarıp yüzüme yüzüme sallarsan olmaz ! O zaman, memesini çıkarıp yüzüme sallayan anne kılığına bürünmüş bir sapıktan farkın kalmaz. Yavrusunu besleyen annesinin memesinin kutsallığı neyse, nasıl mahremse, bunu konuşmak bile insanı nasıl rahatsız ediyorsa din de mahremdir, kişi ile YARADAN arasındadır. Din adına konuşan herkes günahkardır çünkü din adına konuşulmaz. Tek kitap vardır. Aracıya ihtiyaç yoktur. Aracıyı araya şeytan koymuştur. İnanmayı seçen kitabı okur, anlar. Kitap bu yüzden "OKU" diye başlar."

Azra Kohen- Çi, Sayfa 174.

Okunması gereken bir kitap..

12 Nisan 2015 Pazar

'' Yolcu ''


Korkma! Aynı yerden iki kez kırılmayacaktır gururun, sadece tamir sancılarıdır yaşadığın. Derin bir nefes al ! Kırıldığın noktayı sahiplen ve arkanı dön git. Bırak kırık kalsın ! Nasıl olsa aynı yoldan bir daha geçmeyeceksin. Zannetme ki en çok korktuğun yerde kaybedeceksin...

Aslında kaybettiğin yerde korkunu yeneceksin...


Sevgiyle..


Gönül Dicle İpekçi

9 Nisan 2015 Perşembe

''Önyargı''



''Benim ne ırk önyargım var, ne sınıf önyargım var, ne de din önyargım var. Tek umursadığım, kişinin insan olması ve bu benim için yeterli; kimse bundan daha kötü olamaz. ''

Mark Twain


Cahil ve önyargılı insanlar şansa pek ihtiyaç duymazlar.  Çünkü nasıl olsa önlerine konan şeye inanmayı ve onu dünyanın tek gerçeği olarak görmeyi tercih ederler. Artı bir fikir, artı bir görüş, alternatif geliştirme, farklı fikirler öne sürme, konuyu farklı açılardan değerlendirerek oluşabilecek soru işaretlerini karşılayabilme gibi zahmetli işlere pek  girişmezler. Böyle olunca da, inanılacak tek bilgi ile ya mutludurlar ya da mutsuz..


Önyargısız ve mutlu kalın..

Gönül Dicle İpekçi

1 Mart 2015 Pazar

İnce Memed Türküsü



İnce Memet Akgöbekden ünledi
Buhurcular kulak verip dinledi
On yedi kurşunu yedi ölmedi...


''… Memed geldi, Hürü Ananın önünde atından indi, onun elini aldı, üç kere öpüp başına götürdü. Hürü Ana da onu kucaklayıp öptü.  Memed, atına atladı, at, kulaklarını dikti.

'' Ana hakkını helal et, sana çok çektirdim.''

Üzengilerin üstüne basarak ayağa kalktı, kalabalığa :


”Siz de hakkınızı helal edin,” diye bağırdıktan sonra, eyere oturdu, ama atı sürmedi, orada, başı önünde bir süre bekledi. Sonra gene üzengilerin üstünde yükseldi, gözlerini, dönerek bütün kalabalığın üstünde dolaştırdı, ” Gene geleceğim, gene geleceğim,” dedi, atını doldurdu, kalabalığın arasından süzüldü çıktı, Ali dağının arkasına aktı gitti. ”
….
İnce Memed den bir daha haber alınmadı, imi timi bellisiz oldu..”

Yaşar Kemal /İnce Memed

 Saygıyla ve alkışlarla, mekanın cennet olsun..


Gönül Dicle İpekçi


































28 Şubat 2015 Cumartesi

Işığın bol olsun Usta



 Bindiler de çektiler gittiler, o iyi insanlar, o dünya güzeli atlara…         
 O yiğitler, o her birisi kaplan örneği şahinler, o ceren gibi atlara bindiler de başlarını aldılar gittiler. Bir daha, bir daha hiç gelmeyecekler. Hiç, hiç, hiç! Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. Şu dünyanın yaşaması müşkül hal ilen. Bin iyiyi bir kötüye kul eden…Yapayalnız kimsesiz. Hem de çaresiz. Yalnızlığı, çaresizliği yüreğinin başında ağılı bir hançer yarası gibi… Çaresizlik, hem de boşluk. Yanıyor yüreğim. Eskiden, daha korlu, daha beter, delirten, yüreğim ne güzel yanardı. İçimde bir ateş harmanı. Keşki şimdi de öyle olsa. Yansa yüreğim, acısa, korksam. Ölüm gibi, ölümden beter, korksam yüreğim dayanmasa. Orta yerinden çat diye çatlasa, tam ortasından. Sabır taşı gibi…Şu dünyada her bir yaratığın tutunacak bir dalı var, insanın yok. Şu dünyada yalnız olan, kimsesiz, çaresiz olan yalnız be yalnız insandır. Herkesin, her şeyin yaşaması, ölümsüzlüğü var, insanın yok. Ağaç, kuş, otlar, böcekler, yılanlar, çıyanlar, hiçbirisi, hiçbirisi yok olmuyor. Ama insan yok oluyor. Çünkü insan kendinde başlayıp kendinde bitiyor…
Yaşar Kemal / Demirciler Çarşısı Cinayeti

     Ağlanacaksa
 şimdi ağlanmalı. Hüzün duyulacaksa şimdi duyulmalı. Milli yas ilan edilecekse şimdi edilmeli. Çünkü Yaşar Kemal hepsine değerdi ! 
Bu topraklarda yetişen ve yetişecek olan bütün halkların dili ve kalemiydi, Yaşar Kemal. İnsanın içi acıyor.. Ölüm sen ne acısın. Ölüm sen ne kötüsün! Yaşar Kemal ki bir yaprağın düşüşünü bir güvercinin hafif uçuşunu kırk sayfa ile anlatan koca bir çınar, nasıl anlatılır ki, nasıl ölür ki?
      Güle güle koca çınar. Zamanı ıssız İnce Memed’i öksüz bırakıp gittin. Huzur içinde uyu, Yaşar Kemal..

Mekanın cennet olsun Büyük Usta ! Işığın hiç sönmesin..


Gönül Dicle İpekçi