Hayatında yer açmaya bazen dolabından başlarsın.. Gereksiz ne varsa atarsan rahatlayacağını düşünürsün. Çünkü her şey geçmişinin yüküyle omuzlarındadır. Böyle başlarsın yer açmaya hayatında. Ardından ayrık otu gibi etrafını sarmış sana hiç bir şeklide faydası olmayıp üstelik her türlü zararı bulunan insanları temizlersin. Ruhun biraz arınır ama yetmez soyutlarsın kendini. Daha çok müzik, daha çok kitap, daha az insan Böyle anlarda seni en iyi anlayanlar ''gitmek'' üzerine olan filmler ve yazılar olur.
Bir an için uzaklaşırsın her şeyden Özlersin hiç yapmadığın, yapamayacağın şeyleri. Oysa bilirsin sana bir yol lazım. Ruhun sürgün olmuş bir kere gitmen lazım.Gidince herkesten arındın zannedersin.
Çok zaman sonra anladım Eat Pray and Love filmini neden bu kadar sevdiğimi. Kadın belki de benim kahramanımdır. Kimisi için yaptığı her şey şımarıkça çünkü evli ve başarılı bir yazar kendisi. Önce boşanıyor...sonra ev, para, her şeyi boş verip hayatına bakıyor, üç ülkeye gidiyor. İtalya yemek yemek için, Hindistan ruhunu temizlemek için, Bali ise dinlenip kendini bulmak için. Gitmek için yeterli değil mi bu sebepler.... Ama esas felsefi düşünce filmde dua ve sevmekten geçiyor.
Bana sorarsanız sevgili dostlar hayatın yegane mutluluk anahtarı budur. Birde içsel yolculuk... klasik söz vardır ya, yazmazsam ölürüm tam da bu sözle başladı içsel yolculuğum. Yazarken mutluyum, bu benim en büyük gitme yöntemim. Zannetmeyin ki başka gidişlerim olmadı benim. Hayallerim uğruna bir ülke peşine gittim ben, sonra bir başka ülke... Hepsini eskittim ta ki içimdeki ülkeyi keşfedene dek. Açlıkla aradım kendimi sokaklarında, kaybolmanın verdiği heyecanla sarıldım hayallerime, yol çekti beni.
Fransa da en sevdiğim aile restaurantında hindulu bir bayan garson bana ''yol senin içinde'' demişti. Hala düşünürüm yol benim içimde, evet kendi keşfimizde... Ayrık otları temizledikçe açılır içimizdeki yol yeter ki engelleri aşmayı bilelim.
Gönül Dicle İpekçi
O Filmi bende seyrettim. Fakat yazmak gerçekten sizin yolculugunuz olmuş. Bizde götürmüşsunuz şöyleki 1haftadir gumbet'teyim gidemiyor insan ayiramiyor herseyi lucky (benim köpeğim )onu bile çok ozledim.
YanıtlaSilBenim favori filmim defalarca izleyebilirim. Bu asamadan sonra benim icin de gitmek zor sorumluluklar bagliyor insani olduğu yere. Çakılıp kalıyoruz malesef. Öyle kolay degil haklısinız Serdar bey. Sevgiyle kalın
YanıtlaSilSevgili Gönül bazen öyle zamanlar oluyor ki iç sesimi dinleyip kaybolmak istiyorum. Ama senin de dediğin gibi sorumluluklar bizi olduğumuz yere bağlayıp kalıyor. Keşke diyorum o sorumluluklar olmadan önce gitmeyi becerebilseydim diyorum, o zaman ruhum daha dingin olabilir di diye düşünüyorum. Sevgilerimle...
YanıtlaSilAynen Sevgili Nermin, sorumluluklarımızı bizleri hep bir yere bağlıyor. Her şey o kadar kolay değil. Dolayısıyla bizlerde yolculuğumuzu gerek kitaplarla, gerek sinema ile birçok kültürü içimizde özümseyerek davranmaya devam edeceğiz. Yapacak bişey yok malesef. Sevgimle...
YanıtlaSilki her gidilende giden kendinden bir ben bırakmıştır geriye belkide zaman içinde zamansızlığı yitirdiklerine dair,insan ruhunda parçalanmalar fırtınalar bundandır belkide,,oysa insan en çok kendini arıyor kendini bıraktığı bir köşe başında en çokta kendi içinde fırtınalara maruz..belki birazda kaybolmuşluklarımız yaşama dair...
YanıtlaSilyüreğine sağlık dicle gerçekten güzel bir yazı ve anlatım...
Teşekkür ederim sevgili Fahri, insan ruhundaki fırtınalara gem vurması gerektiğini anladığı zaman hayattan iki adım geride kalabiliyor.
YanıtlaSilİç sesler, beni yoruyor. Onun yollarında kaldığım çok oldu. Yine de anarşik bir yönü var. Baştan çıkartıyor, coşturuyor.
YanıtlaSilYazının içinde kayboldum. Güzeldi. Sevgilerimle.
Iç sesler, muhakemeler beni de cok yoruyor. Ama buna engel olamıyoruz malesef.
YanıtlaSilHerkes herişi yapabilir lakin bu kadar sade anlatım herhalde yazarlik ruhunuzdan geliyor çok güzeldi.Saygîlarımla
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, pozitif ve onur verici yorumunuz beni ancak onore eder.
YanıtlaSil